TBMM Genel Kurulu’nda, bu hafta içerisinde görüşülmeye başlanılacağı öngörülen ve kamuoyunda “İç Güvenlik Paketi” olarak bilinen, Polis, Vazife Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik yapılmasına Dair Kanun” tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti 92 yıllık tarihinde hiç bu kadar özgürlük karşıtı bir yasal düzenlemeye mevzuatında yer vermemiştir.
Kanun tasarısının temeli tek bir kelimeye dayanmaktadır. Kanunun tasarısının çıkış noktası “makul” kavramıdır. Tasarı ile polise verilen yetkiler sadece “makul” şüphesiyle çizilmiştir. Oysaki bir hukuk devletinde hangi davranışın nasıl bir neticesi olduğunun, önceden birey tarafından bilinebilmesi gerekmektedir. Polislerin kendi objektif kriterleriyle belirleyeceği “makul” durumlar, bir neticeye yol açmamalıdır. Bu şekilde subjektif değerlerle getirilen kanun maddeleri, HUKUKU AYKIRILIKLARA yol açacaktır.
Biz aşağıda imzası bulunan barolar adına mesleğimizin bize verdiği görev yetkinliği ölçüsünde bu gelişmeleri bir hukukçu ağzı ve yorumlarıyla siz kamuoyuna ve değerli vatandaşlarımıza anlatmayı üstlenmiş bulunmaktayız.
Yapılmak istenen düzenleme ile;
1. Adli Soruşturmada yetki Cumhuriyet Savcısında iken ve Cumhuriyet Savcısı Adli Soruşturmanın amiri konumunda iken, gözaltına alma kararında yetkinin Cumhuriyet Savcısından alınarak kolluğa verilmesi, bireysel suçlarda 24 saat, toplu suçlarda kolluğun 48 saat gözaltı uygulaması yapması kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma hakkı bakımından önemli sorunların yaşanmasına neden olacaktır. Ayrıca, 5442 Sayılı İl İdare Yasası yapılacak değişikliklerle mülki idare amirlerine "suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması" şeklinde verilen yetkilerle, kuvvetler ayrılığı ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve Anayasa'nın 9. md. düzenlenen yargı yetkisine açıkça aykırılık oluşturmuştur. Önleyici kolluk faaliyeti suç öncesi aşamaya ait olup, suçun işlenmesini önlemeyi amaçlanmıştır. Suç işlendikten sonra soruşturma evresi adli makamlar tarafından yürütülüp yönetilmektedir. Mülki amirler, böylelikle suç unsuru belirleme ve suç yaratma yetkisine sahip olacaklardır ki bu durum "suç ve cezalarda kanunilik ilkesine" aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca özgürlüğün kısıtlanmasına ilişkin böyle bir düzenlemenin hukukun denetiminden çıkartılmasından pek çok olumsuzlukların ortaya çıkabileceği kaygısını kamuoyuyla paylaşıyoruz.
2. Kişilerin üstünün ve eşyalarının aranabilmesi için hakim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise savcı kararı aranırken yapılmak istenen düzenleme ile sadece kolluk amirinin emriyle arama yapılabilecektir. Burada da yargı sistemi ile hakim ve savcı devreden çıkarılmakta bütün yetki kolluğa geçirilmek istenmektedir.
3. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlama konusunda mülki idare amirlerine de yetki verilmesi yoluyla Cumhuriyet savcısının adli yetkisine ortak olarak, adli kolluğa suç soruşturmasına ilişkin talimat verme yetkisi tanınmaktadır. Oysa bu bir yargısal faaliyet olup bu yetkilerin yalnızca yargı makamlarınca kullanılması gerekmektedir.
4. Toplumsal olaylarda orantısız güç kullanımı sonucu meydana gelen vahim olaylar ortadayken bu paket ile polisin silah kullanma yetkisinin genişletilmesi ve kolaylaştırılması ve orantısız güç kullanımı çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinden bu konudaki kaygılarımızı da kamuoyuyla paylaşıyoruz.
5. Kolluğun istihbarat amaçlı dinleme yaparken uyacağı kurallar konusundaki çerçeve daha da genişletilerek bu konudaki yargı denetimi de etkisizleştirilmektedir. Bu da özgürlükler konusunda son derece sakıncalı bir düzenlemedir
Sonuç olarak görüşülmekte olan yeni güvenlik paketi, insan hakları ve özgürlüklerini polis, vali ve kaymakamların “subjektif” kriterleriyle sınırlandırılmasına yol açan bir düzenleme paketidir. Bireyin kendisini güvende hissetmesini sağlayan yargı organlarının bağımsızlığının önüne geçilmek suretiyle bu tür hak ve özgürlükleri kısıtlayan yasa düzenlemeleri ile kişileri fişlemekte, yargısız infazları yaygınlaştırılmakta ve yargı bağımsızlığı ilkesinin hiçe sayılmaktadır.
Biz aşağıda imzası bulunan barolar olarak, Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesinin bize yüklemiş olduğu hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak görevinden aldığımız güç, yetki ve inançla her türlü hukuksuzluğa karşı sesimizi duyuracağımızı, kimsenin baskısına maruz kalmayacağımızı, yılmayacağımızı, korkmayacağımızı bir kez daha belirtmek isteriz.
Saygılarımızla, 09.02.2015
AYDIN BAROSU
BALIKESİR BAROSU
BURSA BAROSU
BURDUR BAROSU
ÇANAKKALE BAROSU
DENİZLİ BAROSU
İZMİR BAROSU
KIRKLARELİ BAROSU
MANİSA BAROSU
MUĞLA BAROSU
KÜTAHYA BAROSU
UŞAK BAROSU