ADLİ YIL AÇILIŞ TÖRENİ KONUŞMASI
Sayın Valim, Sayın Milletvekillerimiz, Sayın Boğaz ve Garnizon Komutanım,
Sayın Belediye Başkanım, Sayın Cumhuriyet Başsavcım,
Sayın Adalet Komisyonu Başkanım, Sayın İdare Mahkemesi Başkanım,
Sayın Rektörüm, Değerli katılımcılar, Sayın Basın mensupları
2013-2014 Adli Yıl Açılış Törenini onurlandıran sizleri şahsım ve Çanakkale Barosu adına saygı ile selamlıyorum.
Yargı görevini özverili çalışmaları ile yürüten hakimlerimizi, savcılarımızı ve savunmanın temsilcileri değerli meslektaşlarım ile diğer tüm yargı çalışanlarını, yeni adli yıl nedeniyle iyi dileklerimle ve içtenlikle selamlıyorum.
Söyleyeceklerimin başında, içinde bulunduğumuz zaman dilimine ilişkin duygularımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
İki gün önce, malumunuz olduğu üzere 30 Ağustos Zafer Bayramını kutladık. Bu vesileyle; “Dört nala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’ e Bir Kısrak Başı Gibi Uzanan ve Bizim Olan Bu Memleketin” en şanlı zaferlerinden birini yazan Sakarya’dakilere, Dumlupınar’dakilere ve de Kocatepe’dekilere şükranlarımı sunuyorum.
Bir gün öncede 1 Eylül Dünya Barış Gününü kutladık. Yine maalesef savaşın gündemde olduğu bugünlerde; askeri müdahaleleri televizyonlarımızda, menfaat odaklı ittifakları uluslararası ilişkilerimizde, kanla kirletilmiş elleri vücudumuzda ve kanla yoğrulmuş ekmeği soframızda istemiyoruz. Bu vesileyle, binlerce yıllık dünya tarihinde sadece 36 gün savaşsız geçen vakte inat; kardeşliği konuşanları, adalet diyenleri, hukuk diyenleri saygıyla selamlıyorum.
Yıllar önce yine böyle bir günde, 1 Eylülde, Ertuğrul yatıyla Çanakkale’ye gelen, 30 Ağustos’un mimarını, zafer sonrasında “Modern Bir Hukuk Devleti” kuran ve “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyen en büyük barışseveri, ulu önderimiz Atatürk’ü şükranla anıyorum.
Değerli katılımcılar,
Bugün Türkiye’nin her ilinde adli yıl açılışı nedeniyle hukukçular dileklerini kürsülerden aktarırken, ben de onlara uymak, 3 dileği sizinle paylaşmak istiyorum.
İlk dileğim; yeni Adli yılın, geçen yıllardaki gibi Türkiye’de “Çok Adil” bir yıl olmasıdır.
İkinci dileğim; hızlı işleyen adalet sistemimizin temposunu düşürmesidir.
Üçüncü dileğim; biz avukatlara şiddet uygulayan kesimlerin sevgi gösterilerini azaltmasıdır.
Tabii ki bu dilekler bir ironi. Bunlar olur mu bilmem. Olur mu olur.
Özdemir Asaf’ın da dediği gibi;
İnsansız adalet olmaz.
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu !
Ama olmaz olsun.
Ne insansız adalet, ne de adaletsiz insan olsun.
Ne hukuksuz bir devlet, ne de adaletsiz bir hukuk, ne de avukatsız, savunmasız bir adalet olsun.
Değerli katılımcılar,
Bir baro başkanının en rahat hazırladığı konuşma, “Adli Yıl Açılış Konuşma” metnidir. Çünkü yargının sorunları yıllardır çözüm bulunmadan devam etmekte, konular hemen hemen değişmemektedir. Bu sebeple geçen yıl bu kürsüden konuşan bir önceki Baro Başkanımızın sözleri de güncelliğini halen devam ettirmektedir. Çanakkale’de de, Kırıkkale’de de, Ankara’da da, Şanlıurfada’da yıllar geçse de sorunlar değişmemiştir.
Sayın Valim, Saygıdeğer Dinleyenler,
Alvin Toffler’a göre dünya üç aşamadan geçmiştir.
Birinci aşama; ilk çağlarda yaşanan ve güçlü olanın fiziki güç sahiplerinden çıktığı, otoritenin hükümdara ait olduğu “Mülk Devleti”ydi.
İkinci aşamada; güçlü olanlar, sermayesi olanlardı. Endüstri çağı böyleydi. Otorite ayrıca devletteydi. Devlet “Şehir Devleti”ydi.
Üçüncü aşama; içinde bulunduğumuz bilgi çağı olup güçlü olanlar bilgili olanlardır. Bu devletlerde güç bireylerdedir. Bu devletler “Hukuk Devleti”dir.
Adalet, insan hakkı, yargı ve onun yürütücüleri bu Hukuk Devletinde çok saygındır.
Biz avukatlar; bugün, üç aşamayı da yaşayan bir meslek grubuyuz.
Şöyle ki ilk aşamada bahsettiğim “Mülk Devleti”ndeki gibi yaşadığımız bu yüzyılda da maalesef halen fiziksel saldırıya uğrayan, darp edilen ve hatta öldürülen bir meslek gurubuyuz. Son 10 yıl içinde avukatlara yönelik 400’e yakın saldırı olmuştur. Türkiye genelinde olduğu gibi Çanakkale ve ilçelerinde de benzer saldırıları meslektaşlarımız yaşamıştır.
Biz avukatlar ikinci aşamada bahsettiğim “Şehir Devleti”ndeki gibi devlet güçleri tarafından, istenilmediği zaman sindirilmeye, itibarsızlaştırılmaya ve engellenmeye çalışılanız. Bu ikinci aşamayı yakın zamanda yaşadığımız iki örnekle paylaşmak isterim.
İlk örnek; geçtiğimiz Temmuz ayında İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde avukatlara yaşatılanlardır. Meslektaşlarımız; yasalar ve hukuk kuralları ihlal edilerek cüppeleri ile yerlerde sürüklenmiş ve gözaltına alınmıştır.
İkinci örnek ise kamuoyunda Ergenekon Davası olarak bilinen davanın duruşmalarında meslektaşlarımıza yaşatılanlardır. Meslektaşlarımızın, duruşma salonuna girerken “ayakkabılarının çıkartılması” dahi istenmiş, salonda sanıklar ile meslektaşlarımız arasına iki sıra halinde Jandarma yerleştirilmiş, sanıklar ile avukatların, avukatlar ile Mahkeme heyetinin birbirlerini görmeleri dahi engellenmiştir. Unutulmamalıdır ki savunma yoksa ADİL YARGILANMA da yoktur.
Savunmaya reva görülen bu tutumlar; hem Avukatlık Kanuna hem de Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmelere açıkça aykırıdır.
Ülkemizin taraf olduğu, Avukatların İşlevlerine İlişkin Temel İlkeler/Havana Kuralları’nın 16. maddesinin a ve c fıkralarına göre; Hükümetler, yargı organları ve diğer kamu kurum ve kuruluşları avukatların; “hiçbir baskı, engelleme, taciz veya yolsuz müdahaleyle karşılaşmadan, her türlü mesleki faaliyetlerini yerine getirmelerini, kovuşturma veya idari, ekonomik veya başka bir yaptırımla sıkıntı çekmemelerini ve tehditle karşılaşmamalarını sağlamakla yükümlüdürler” demektedir.
HAVANA KURALLARININ, HAVADA KURALLAR OLARAK KALMAMASINI TEMENNİ EDİYORUZ.
Biz avukatlar; üçüncü aşamada bahsettiğim “Hukuk Devleti”ndeki gibi;
Fakat; ne acıdır ki Türkiye; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, geçtiğimiz yıl 23 milyon 424 Euro ile en çok tazminat ödeyen ikinci ülkedir.
Hakkında açılan 16 bin 700 dava ile de ikinci sıradadır.
Türkiye, dava başvuruları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin toplam iş yükünün %13,2 sini oluşturmaktadır.
Değerli dinleyenler;
Saydığım bu olumsuzlukların azalması, hukukun güçlü olmasıyla mümkündür. Hukukun güçlü olması ise iyi hukukçuların çoğalmasına dolayısıyla nitelikli bir hukuk eğitimine bağlıdır. Oysa ülkemizde bugün itibariyle 15 hukuk fakültesini taşıyacak akademisyen kadro olmasına rağmen 109 fakülte faaliyet göstermektedir. Bu fakültelerde öğrenim gören 13 bin öğrencinin büyük bir kısmı ise gerekli donanımı alamadan mezun olmaktadır.
Saygıdeğer Davetliler,
Tüm bunlara rağmen Çanakkale’de avukatlar var gücüyle çabalamaktadır. Çanakkale Barosu da yarım asrı aşkın bir süredir adalet için, savunmanın saygınlığı için çalışmaktadır. Bunun yanında Çanakkale Barosu, birçok seminer ve eğitimler ile meslektaşlarına; yerel ve ulusal çaplı toplantılar ve çalışmalar ile herkese katkı sunmaktadır. Bu vesileyle huzurlarınızda; yönetim kurulundaki, disiplin ve denetleme kurullarındaki arkadaşlarım başta olmak üzere tüm meslektaşlarımıza ve Çanakkale Barosu çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Valim ve değerli katılımcılar,
Arzumuz; Atatürk’ün aydınlattığı modern bir hukuk sistemi içinde, “silahların eşitliği” prensibini gözeterek, sosyal hukuk devleti esaslarına bağlı bir ülkede yaşamaktır. Hakim ve Savcılarımızın adaleti tesis edecek kararlara imza atacaklarına, yanısıra Türkiye’deki 79 baro ve 80 bin avukatın da adaletin gerçekleşmesi için çalışacaklarına inancım tamdır.
Sözlerimi tamamlarken, yakın zamanda yitirdiğimiz; önceki Baro başkanlarımızdan ve değerli üstatlarımızdan Av. Cahit Altan ile Biga avukatlarımızdan Av. Mehmet Ali Başeğmez’e Allahtan rahmet ve meslektaşlarımıza başsağlığı diliyorum.
Yeni adli yılın, ülkemiz için hayırlı olmasını, adalete yakışır ve adil bir yıl olmasını temenni ediyor, bölgemizde ve dünyada savaşın bitmesini diliyor, adalet ve barış duygularıyla Çanakkale Barosu, yönetim kurulu ve şahsım adına sizlere saygılar sunuyorum.